Çarşamba, Haziran 22, 2011

Tırnak içi öyküsü ya da kıymık.

"Bebek."

(Öykü bu kadar. "Bu sadece bir kelime, böyle öykü mü olur?" denebilir. Densin. Elimizde olasılıklar var. Bir sürü şey, tek bir sözcükle paketlenmiş olabilir. Hayal gücü denen şey, o paketleri açmak için var.
Yazar burada insan yavrusundan mı bahsediyor? (Bebeği mi olmuş? Arkadaşlarından ya da ailesinden biri doğum yapmış da onu mu görmeye gitmiş? Bebeği olsun mu istiyor? Bebeği olacağını mı öğrenmiş? Ya da sadece öylesine bebekleri mi düşünüyor?
Belki de yazar, semt olandan bahsediyordur. (Dostlarla Bebek'te (saate göre) latte/mohito keyfi?) Oraya gitmiş de bunu mu beyan ediyor? Orada değil ama gitmek mi istiyor? Birden, o semtte yaşadığı bi'şey aklına geldi, o anıya mı gönderme yapıyor?
Yazarın, sevdiği birine seslenmesi de mümkün. Bir arkadaşına bebek diyor olabilir. Ya da birine cilve yapıyordur. Eğer öyleyse, bu kişi sevgili ya da eş midir? Yoksa, karşılıklı hislenilmiş, teşhis konmuş ama henüz adı konmamış bi'şey mi?
Bunların hiçbirini bilemeyiz. Tek bilebileceğimiz (ya da tahmin edebileceğimiz diyelim) bir sözcüğün arkasına yığılmış hikayeler olduğu. Sorduğun sorular ve aldığın cevaplar o hikayeleri belirliyor. Bu yüzden, tek bir sözcük, sonsuz sayıda hikaye doğurabilir. Kelimeler çınarlar gibi. Tek bir kökten gelen, irili ufaklı milyonlarca dal ve yaprak.
Yani diyorum ki; sözcükler garip şeyler. Bazen kifayetsizler, bazen koca paragrafların anlatamadığı şeyler bir tanesine sığıyor. Bazen bir sözcük, sadece sözcük; bazen koca bir hikaye. Küçücük bir sözcük, içi dolu turşucuk.)

Hiç yorum yok: