Perşembe, Eylül 03, 2015

Ölü bebekler ve iyi niyetli akbabalar.

Artık gerçekten iyice delirdiniz. Ölü bebek fotoğrafı paylaşmak nedir ya? Bebek ve ölüm sözcüklerinin aynı cümlede geçmesi, bir bebeğin cesedinin sahile vurması yeterince ağır, yeterince acı değil mi? Yeterince korkunç şey duyup görmüyor muyuz? İlla fotoğrafı göze mi sokmak lazım ne kadar da duyarlı olunduğu belli olsun diye? 

Bak güzel kardeşim, bak canım arkadaşım, geri zekalıya anlatır gibi, tekrar anlatıyorum. İyi niyetli olabilirsin ama bu tip görüntüleri dolaşıma sokman senin duyarlı olduğunu değil, git gide duyarsızlaştığını gösterir. Her gün maruz kaldığın/bıraktığın şiddet görüntüleri, bir süre sonra senin için, benim için, gören herkes için sıradanlaşmaya başlar. Bir şeyi ne kadar sık görürsen o kadar kanıksarsın. O şiddet, o ölümler, o acılar sana normal gelmeye başlar. O yüzden yapma. 

Bir arkadaşım yazmış; eskiden bir ceset fotoğrafı görsem günlerce uyuyamazdım, şimdi o kadar çok görüyorum ki, en fazla vah vah deyip geçiyorum diye. İşte sen o görüntüleri paylaşarak, kendine ve hatta hiç tanımadığın insanlara böyle zarar veriyorsun. Bu insanlar, olan biten kalplerine yeterince ağır gelmiyormuş gibi, duyarsızlaştığı için vicdan azabı çekiyor bir de. Ayrıca, sen o fotoğrafı yaydıkça, başka çocuklar, yeni anne baba olmuş ya da bebeğini kaybetmiş insanlar da görüyor. Sen ben dayanamazken onların halini düşün bir de, yarattığın ya da nüksettirdiğin travmayı... Ne kendini ne başkalarını böyle bir yükün altına sokma.

"Ama gazeteler de şeyapıyo zivzivziv..." diyosun, onu da biliyorum. Kardeşim, o gazete, onun vazifesi o. Haber verecek ki neler olduğunu bil; gerekiyorsa durumdan vazife çıkar, tepki ver. Sen haber yapmakla yükümlü değilsin bu bir, zaten insanlar durumdan haberdar bu iki. Senin yükümlülüğün, bu konuyla ilgili neler yapabileceğini öğrenmek, ona göre bir aksiyon almak. Ki, bir sürü aklı başında insan, bu konuyla ilgili neler yapabilirsin, ne şekilde destek verebilirsin, nerelere yardımcı olabilirsin, nasıl örgütlenirsin, hangi kuruluşlarda gönüllü olabilirsin gibi bilgileri listeler halinde paylaşıyor. İlla bi'şey yapmak istiyorsan, o bebeğin fotoğrafı yerine bu bilgileri yay, bu konuda yaz çiz, tartış, sorumluların peşine düş, hesap vermeleri için çabala. Yapabileceğin milyon tane şey var. O yüzden, o bebeğin fotoğrafını yayma. 

Çünkü, yapabileceğin onca şey varken, altına içten ağdalı, hisli hisli şeyler yazıp, o fotoğrafı ısrarla paylaşıyorsan, artık onun altında iyi niyet, sende insaniyet aranamaz. Bu saaten sonra, hala o fotoğrafı ortalıkta döndürüyorsan, duyarlı insan değil, bebek ölüsünden prim yapmaya çalışan, şiddet pornosuna bağımlı bir akbaba olursun.

O yüzden yapma, o fotoğrafları yayma.


Perşembe, Şubat 20, 2014

Çocuğu Görün!

Günlerdir, 13 yaşındaki bir çocuk üzerinden saçma sapan geyikler dönüyor. Ailesi çocuğa 100.000 dolarlık bir tekne almış, mevzu haberlere taşınmış, çocuk 2 tane laf etmiş, geyikler oradan almış yürümüş. İlk başta sadece “Anlayamazsınız.” şakalarını gördüm ben, ne olduğuyla çok da ilgilenmedim. Sonra videoyu gördüm, “Hmm peki.” dedim geçtim, çünkü bana neydi? Ta ki bir arkadaşımın Facebook’taki durum güncellemesi dikkatimi çekene kadar. Arkadaşım, çocuğa yapılan haksızlığa dikkat çeken bi’şey yazmıştı ve bende de o zaman bi’şeyler dank etti; burada bir durmak lazımdı. Anne, babaya pek çok şey söyleyebilirsiniz. Yaptıklarının yanlış olduğunu düşünebilir, görgüsüzlükle itham edebilirsiniz. Tabii ki neticede kendi tasarruflarıdır, el ne karışır? Ayrıca, imkanları ve paraları varmış, almışlar; kime ne? Fakat bir çocuk söz konusuysa, söylediğinize, yaptığınıza dikkat etmek zorundasınız. Video görüldüğü andan itibaren, yapılan capslerin, üzerine 7 Karanfil’den müzik döşenmiş “100.000 dolarlık tekne alınan çocuğun dramı” kurgularının, abuk subuk “komikli” laf sokmaların, güldürüklü şakaların, yazılanın, çizilenin haddi hesabı yok. Ve bunların hepsi, o çocuğa reva görülüyor. Niye? Çünkü “zengin piçi”ymiş. E yuh! “Zengin piçi” de, “çingen şoparı” da, “memur çocuğu” da olsa, çocuk çocuktur; karşınızda 13 yaşında bir çocuk olduğunun farkında mısınız? Koca koca yetişkinler bir olup, bir çocuğa yüklendiğinizin farkında mısınız? Karşınızdaki, denizi ve tekneleri ne kadar sevdiği her halinden belli olan, hislerini tarif edemediği için ağlayan bir çocuk. Yaptığınız her sikko şakanın o çocuğu travmatize ettiğinin, sizin gülüp geçtiğiniz şeyin, onu hayatı boyunca yaralayacağının farkında mısınız? Üstelik sadece kişiler değil, bir sürü marka da üstüne atladı mevzunun. Siz iki gün sonra yeni malzeme bulunca unutacaksınız da, o çocuk unutmaz, farkında mısınız? Belki çok başarılı bir kaptan, gemi ya da makine mühendisi, deniz biyoloğu veya öyle bi’şey olacak o çocuk; ihtimal bu ya, o çocuğun geleceğine mal oldunuz, farkında mısınız? İticiymiş, sevimsizmiş, zaten belli ki sorunluymuş… Ne piçliği, ne ruh hastalığı kaldı; edilen hakaretin sınırı yok. 13 yaşında 100.000 dolarlık teknesi olmuş, o yüzden artık çocuk değilmiş. Tekne yerine kayık alınsaymış o tepkiyi vermezmiş, zaten kesin sokakta fakir çocuklarla da dalga geçermiş. NEREDEN BİLİYORSUNUZ YA, İNSANI DELİRTMEYİN! Çocukluğun bir tekneyle bitip bitmeyeceğine karar vermek size mi kalmış? Bu ne hadsizlik? Durumla dalga geçtiğinizi sanıyorsunuz ama bir çocuğu acımasızca, feci şekilde incitiyorsunuz, farkında mısınız? Tekrar izleyin o videoyu. Denize, teknelere aşık, rüyası gerçek olmuş, heyecandan, mutluluktan duyguları aşırı yüklenmiş, hislerini anlatamadığı, kelimeleri bulamadığı için ağlayan çocuğu görün. Çocuğu görün. O çocuğun yüzünde bütün çocukları görün ve hepsinin mutlu, sağlıklı olmalarını, hepsinin iyi imkanlara ve rüyalarına kavuşmalarını dileyin. Çocuğun dini, ırkı, zengini, fakiri, güzeli, çirkini, sevimlisi, sevimsizi olmaz; çocuk çocuktur. Çocuk. Yavru insan. O çocuğun yüzüne bakın, kendi insanlığınızı ve sırf ailesinin parası var diye bir çocuğa yüklenmekte beis görmeyen, seçici geçirgen vicdanızı görün. ”Gereksiz bir duyarlılık” gösterdiğimi söyleyecekler için peşin hamiş: Bir çocuk için üzülmek gereksiz duyarlılık ama sizin yaptığınız çok normal he mi? Hassiktirin oradan! Hamiş 2: Aslında küfür falan etmeden, hanım hanım bitirecektim yazıyı, olmadı. Mukadderat.

Cumartesi, Ekim 05, 2013

Gereksiz sezaryen kasaplıktır.

Bir süredir sezaryen yasaklanıyormuş diye kıyamet kopuyor. Kanun çıkıyormuş da, kadının seçme hakkı elinden alınıyormuş. Pardon da, kanun “iki cihan bir olsa, zinhar sezaryen yapılmayacak” demiyor ki. “Tıbbi gereklilik dışında sezaryen yapılmayacak” diyor. E haklı! Normali bu. Hepimizin malumu, devletin, toplumun kadınla ilgili ciddi sorunları var, kafaları bacaklarımızın arasından bir türlü çıkamıyor. Bizim aklımız, bizim ruhumuz, bizim bedenimiz üzerinden saçma sapan kararlar alınıp uygulanmaya, saçma sapan tartışmalar üretmeye doyamadılar. Evet rahatsızız, evet öfkeliyiz, evet siktirsinler gitsinler, bizimle uğraşacaklarına kendilerini kurcalasınlar istiyoruz. Kadın cinayetlerinden, hak ihlallerinden, ne düşüneceğimize, ne giyeceğimize, nasıl davranacağımıza, nasıl korunacağımıza, kaç çocuk doğuracağımıza, kimle ne şekilde sevişeceğimize, nerelere gidebileceğimize,hangi işlerde çalışabileceğimize karışılmasından ve ne hikmetse kadınlarla ilgili her şeyin erkekler tarafından tartışmaya açılıp, bunlar üzerinden bize baskı yapılmasından bıktık, bezdik, tiksindik. İşte tüm bunlar yüzünden mantıklı tepkiler veremiyoruz bazen. Sezaryen meselesinde olduğu gibi. Ben doğum yapmadım ama, kendimi bildim bileli etrafımda bir sürü doğum oluyor. Haliyle yakından gözlemleme fırsatım oldu ve bu konuda çok şey öğrendim. İlk farkına vardığım şeylerden biri de, sezaryen doğumlardaki hızlı artış. Kimle konuşsam sezaryen diyor. Alttan alta öyle bir propaganda yapılıyor ki, doğumun doğalı sezaryen gibi oldu. Değil ya değil! Sezaryen normal de değil, iyi de değil. Fakat kadınları o kadar korkuttular ki, normal doğum canavar gibi oldu. Normal doğum konusunda en kararlı olanlar bile, doğum öncesi eğitim ayağına, doğum ve annelik bilmem nesi seminerlerine katıldıktan sonra ölsem normal doğurmam, sezaryen olacağım ben diyor. Normal doğum yapan kadının rahmine bilmem ne oluyormuş, kasları şöyle oluyormuş, yumurtalıkları böyle oluyormuş, enfeksiyonlara açık oluyormuş, yok çişini tutamıyormuş… Kadınlar tarlada doğurup, göbek bağını taşla kesip çalışmaya devam ediyor, sen neden bahsediyorsun? Epidurale, normal doğumun anneyle bebek üzerindeki ruhsal ve fiziksel avantajlarına girmiyorum bile. Düz gideceğim. Benim bedenim benim kararım değil mi? Değil anacım. Değil çünkü, hastanelerin kotaları var. Yönetim diyor ki, kesin, biçin, para lazım. İşte sistem o parayı senin bedenin, senin kararın üstünden kazanıyor, kota doldurmaya yarıyorsun. Normal doğum dediğinin ne zaman başlayacağı, ne kadar süreceği belli değil. Hastaneye gidiyorsun saatlerce boş yere yatak işgal ediyorsun, doktoru, hemşireyi başına dikip vakit kaybettiriyorsun. Kime ne faydası var? Halbuki sezaryen olsan ne zaman doğuracağın, doğumun ne kadar süreceği, hastanede kaç gün yatacağın belli. Hem mis gibi ameliyat, doktorundan medikal malzeme tedarik edenine kadar herkes kazanıyor. Sana da sancı yok, bi’şey yok. Pıt diye doğuruveriyorsun. 7 kat kesilen etin, ömür boyu taşıyacağın, soğukta, sıcakta, yorulduğunda sızlayacak olan yara izin bunların yanında ne ki? Normal doğum neymiş ayol, kestir kendini gitsin. Bebek hazır olduğu zaman gelir ne demekmiş? Sen istediğin zaman gelsin, burçlarınız uyumlu olsun. Senin bedenin, senin kararın, sakın ha sakın sezaryen hakkından vazgeçme. Derhal gaza gel ve sakın gaz kesme, haklarını gasp ediyorlar. Sezaryen hakkını sonuna kadar savun. Para lazım, çok para lazım o yüzden yine senin üzerinden oyun oynayacağız, oyuna katıl. Mesela de ki, “Evet bence de normal doğum en iyisi ama korkan var şeyapan var, kanunla dayatamazlar, tercih benimdir.” Çok özür dilerim ama, babayı senindir. Arkadaşım, kızkardeşim, canımın içi, evet beden de senin, çocuk da senin, ama bu konuda takdir de karar da hekimin. Normal doğum doğal bir süreç ama sezaryen dediğin tıbbi bir prosedür, bildiğin ameliyat, nereye karar senin? Başka bir durumda kendin verebiliyor musun ameliyat kararını? Hayır. Bu da aynı şey. Kanunla şeyapıyolar yapamazlar ne demek? Bal gibi de yaparlar ve yapmaları da gerekir. Yapmadıklarında olanlar malumken, sağlık sisteminin hali belliyken ve tıbbi prosedürlerle ilgili hukuki kurallar varken neden bu istisna olsun? Üstelik dünyanın her yerinde böyle bu. (Tiksindiğim bir kalıp fakat cuk oturdu.) Mecbur kalınmadığı, anne ve bebeğin hayatı tehlikeye girmediği sürece asla sezaryen yapılmıyor. Senin aleyhinde değil ki, bilakis seni koruyor. Sen, sırf birilerinin kesesi dolsun diye boşu boşuna kesilme, rant malzemesi olma diye. Doğum ticaretinden kazananlar, senin hassasiyetlerini biliyorlar ve kaşıyorlar. Meseleyi kadın haklarına ve ihlallerine bağlarlarsa nasıl tepki vereceğini, kesilip biçilme hakkını sonuna kadar savunacağını biliyorlar. Yapma. Gaza gelme. Biliyorum, sence de normal doğum en iyisi, evet teşvik edilsin istiyorsun ama sezaryen şeçmek benim hakkım diyorsun. Katılmıyorum. Burada savunulacak bir hak varsa, o da normal doğum isterken gözü korkutularak sezaryene itilen kadınların hakkıdır bence. Mücadele edeceksem, kızkardeşlerimin kesilmesi için değil, boş yere kesilip biçilmemesi için etmeyi tercih ederim, herkese de aynısını tavsiye ederim. Senin bedenin, senin kararın. Gereksiz sezaryene hayır de, kendini kestirme.