Salı, Ağustos 11, 2009

Şahsi Tarihte Bugün 12

Şahsi tarihte bugün, ben siyahım. İçimde her renk var ama ben renk değilim.

Çarşamba, Ağustos 05, 2009

O değil de...

Üsküdar'da bir İsparkçı adam var. Kafasının ön-ortasında ve arkasının tamamında saç var, ikisinin arası yarım daire şeklinde dökülmüş. Sakallı, iri yarı bir adam. Kafasının önündeki saç ikinci bir sakal gibi duruyor. Canlı şaşı bak şaşır gibi gibi görünüyor, çok acayip.

Gıybetin Sonu

Gollum'un ablası Gıybet'in ne yaptığını merak edenler için;
Gıybet bir kısmet bulup evlendi, soyadıyla beraber adını da değiştirdi. Hayatına "Makbule Tokmak" adıyla devam etti. Bir kızı oldu, adını "Kibariye" koydu.
Makbule Tokmak Gollum'un ablası, Gollum Kibariye'nin dayısıdır, teyze anne yarısıdır.

Bir "meyve verdiği için taşlanan soy ağacı" programının daha sonuna geldik. Güç sizinle olsun sevgili cedaylarım.

Bir Sözcüğün Kökeni ve Bugün Doğanlara İsimler

Merhaba sevgili etimoloji dostları ve etnomüzikologlar;

Gıybet ne acayip kelime. Kadın adı gibi. Ama çok çirkin kadın. Gollum'un ablası. O kadar çirkin ki sonradan hoş olmayan bir davranış bu isimle anılır olmuş, dedikoduya gıybet demişler. (Halbuki dedikodu süper bi'şey.) Bu sözcüğün ortaya çıkış hikayesi de şu;
Kadim zamanlarda hamile bir kadın varmış. Hamileliği çok zor geçiyormuş, kadın gittikçe kurumuş. Yaşlılar demiş ki; "Senin kızın olacak, karnının yuvarlaklığından belli. Kız çocuk annenin güzelliğini alır, doğumdan sonra daha güzel olursun." Nihayet doğum vakti gelmiş ve zor bir doğum olmuş. Taze anne ayılınca bebeğini görmek istemiş, herkeste bir sessizlik. Lakin kadın anne, bebeğini istiyor, mecburen getirmişler. Anne mutlulukla kundaktaki bebeğin yüzünü açmak üzere hamle yapmış. Güzeliiiiim" diye neşeyle açarken bebeğin yüzünü görmüş. Bebek nasıl sevimsiz, nasıl çirkin. O yüzden güzelim diyemeden ağzından şöyle bi'şey çıkmış;
"G...(Güzelim diyemeden bebeği görüyor, lafı ağzında tıkanıyor.) Iyyyy! Bet." Bebeğin adını bu nidadan dolayı "Gıybet" koyuyorlar. Bebek büyüyor, anne yine hamile kalıyor. Bu seferki oğlan ve ablasından da çirkin. Onun adını da Gıybettin koyuyorlar ve hayat devam ediyor. Kız çirkin ama sevimli, oğlan nasıl kaypak.
Bir gün bunların yaşadıkları yere bir prodüktör geliyor ve tesadüfen Gıybettin'i görüyor. Tam da "Yüzüklerin Efendisi" film olmak üzere. Prodüktör kendisini tanıtıyor ve Gıybettin'e adını soruyor, Gıybettin cevap veriyor. Prodüktör diyor ki "bir film çekiyolus, entelesan yalatıklal falan val, gel sen de oyna." Meğer adam "r"leri söyleyemezmiş. Aileden izin alınıyor falan bu filmde oynasın diye. Hazırlıklar yapılıyor. Prodüktör oğlanı almaya geliyor. Tam pencerenin altından "Gıybetiiiiin" diye bağıracakken oğlan yukarı gelmesini işaret ediyor. Yaklaşık olarak şöyle bi'şey oluyor;
"G..(seslenecekken oğlan cama çıktı, gerek kalmadı adıyla seslenmeye" oğlum, geliyolum". Zamanla bu da söylene söylene "Gollum" a dönüşüyor ve Gıybettin'in sahne adı oluyor. Gıybettin Oscar falan alıyor, aileyi tanımıyor. Böyle de şerefsizin, yavşağın teki oluyor.

Bir sır perdesini daha araladık. Önümüzdeki programda görüşmek dileğiyle, şen kalın, esen kalın biriciklerim.

Pazar, Ağustos 02, 2009

Bababababa...

Babam çok acayip. Bazen normal insan, bazen Çin işkencesi. Mutfakta 10 Katrina gücünde. Bir yemek yapıyor, mutfak afet bölgesi. Kasırga maydanoz parçalarını banyoya sürüklüyor, salonda patlıcan kabukları...

O değil de...

Nikah memurluğu ne sıkıcı iş. Senelerce, hergün, günde bilmem kaç defa hep aynı şeyleri söylüyorsun. Sadece isimler değişiyor. Kafayı yer insan.

Brokoliye Mektup

Sevgili brokoli,
Seni çok seviyorum. Ama keşke pişerken öyle kötü kokmasan.

Not: Özellikle buharda pişmiş haline bayılıyorum. Zeytinyağlı, limonlu, sarmısaklı giysiler giyiyorsun ya, nefis oluyorsun.
Seni seven ve daima sevecek olan arkadaşın;
Kirpi

Devamsızlık ve Sebepleri

Sevgili Kuman-Kıpçaklar;
Uzun zamandır yazmıyorum. Çünkü yazasım yok. Devamsızlık sebebim bu.
Nasıl sıkılıyorum bu ara, nasıl sıkılıyorum anlatamam. Sürekli içimde bir sıkıntı, sürekli kötü bi'şey olacak hissi. Uzun süre tedirgindim hep, gergindim, üzgündüm. Zor zamanlardı, hala öyle... Galiba o sıkıntı baki kaldı. Mutsuzluk gibi, umutsuzluk gibi ama o kadar da değil gibi. Bazen neşeliyim, bazen neşeli görünüyorum. Ama hep içimde böcekler...
O kadar sıkılıyorum ki bi'şey yapmak istemiyorum. Yazmıyorum o yüzden. Duruyorum öyle. Bi'şeyler okuyorum, bi'şeyler izliyorum. Daha çok izliyorum ama. Dizi izliyorum, film izliyorum, insanları, bulutları, denizi... Bakıyorum öyle. Boş boş. İçim bomboş. İçim dışıma kadar dolu.
Yerimde duramıyorum ama bi'yere gidesim yok. Sığmıyorum hiç bir yere, sığmadığımla kalıyorum. Böceklerimle ben. Gitmek isteyip gidemiyoruz. Zaten gidersem götürmek istemem böceklerimi. Onlar kemirip boşalttı içimi, kabuk gibi kaldım.
İçim bomboş, içim dışıma kadar dolu.