Salı, Aralık 30, 2008

Arzular bir bir hayal oldu...

Tekel bayii açmak istiyorum. Hayalim, arzum bu. Reklamdı, kampanyaydı, filmdi işleri beni hayattan bezdiriyor. Yok bütçe uygun gelmez, yok teknik sorun çıkar, yok müşteri revizyon ister. Saati yok, zaman kavramı yok, hep çok acil bütün işler. (Sanki doktoruz, hayat kurtarıyoruz. Neyse bu aciliyet...)
Ama bir tekel bayiliği öyle mi? Al sigara, ver para, bozuk yok sakız vereyim... Süper iş. Sabahlamak yok, kapris çekmek yok, onay geldi-gelmedi, revizyon istendi-istenmedi, derdi yok. Hem de para peşin kırmızı meşin durumu var. Verdiğinin parasını anında alıyorsun mis gibi.
Arkadaşlar uğrar dükkana, çaktırmadan demleniriz, güzel havalarda esnaf arkadaşlarla tavla atarız dükkanın önünde... Hayat bana güzel olur valla.
Evet ya, tekel bayii açmak istiyorum.
İstiyorum!

Pazartesi, Aralık 22, 2008

Render Dediğin Ömrün Rendesidir

Sevgili günlük ve değerli okurlar;
Render denen bir hadise var ki ömrümüzü yiyor. Animasyondu, modellemeydi bilmem neydi işlerinde bunsuz olmuyor. İlla ki yapılacak. (Ya da alınacak. Tercihe göre...) Bu render denen nane bildiğin akli denge bozdurgacı, erke dönergeci bi'şey. Sürekli bir render bekleme halindeyiz. (Godot bile bu kadar beklenmemiştir.) Yeri geldiğinde saatlerce bekliyorsun ve bir de bakıyorsun ki alet hatalı almış bunu. (Halbuki testlerde normaldi.) Hop hadi baştan render bekle. Bi'şey nasıl bu kadar sorun çıkarabilir bilmiyorum. (Problem Child bile kimseyi böyle delirtmemiştir.) Render beklerken vakit geçsin diye internet üzerinden görüntü kalitesi düşük diziler izlemekten gözlerim kör olacak. (Ki göz dediğin nesne çok önemli benim işimde.) Ayrıca içtiğim sigaralar akciğerimi, sigara içmeyeyim diye tükettiğim abur cuburlar karaciğerimle midemi kullanılamaz hale getirecek. (Bunlar o kadar önemli değil benim işimde.)
Mani oluyor halimi takrire hicabım, sevgili günlük. Kelimeler kifayetsiz.(Ayrıca buranın internet bağlanıtısı boktan, gidip gidip geliyor. Bir de buna deli oluyorum günlük.)

Allah bana sabır versin. Dinimiz, amin.

Alper Canıgüz, Gizliajans ve Eleştirel Kritikler

Alperciğimi çok severim. En yakın, en sevdiğim arkadaşlarımdan biridir. ( Bazı yazarları ve roman kahramanlarını kendi kendime arkadaş ilan ederim, kendilerinin bundan haberdar olmaması gibi şeyler de beni hiç engellemez. Lakin bu ayrı bir yazının konusu.)
Neyse... Alper Canıgüz, çok sevdiğim bir arkadaşım olmasının yanında hayranlıkla okuduğum bir yazardır. Komiktir, şaşırtıcıdır, abestir. Bayılırım yazdıklarına. "Tatlı Rüyalar" ve "Oğullar ve Rencide Ruhlar" adını verdiği iki çocuk babasıdır. Bazıları onlara kitap da diyor. Ben de ziyadesiyle severim o iki kitabı. Üçüncü kitabı da uzun zaman bekledim. (1,2,3, yetmez 4,5,6, olsun...) Bi'gün yine bekliyorum, ansızın geldi üçüncü kitap. Adı da Gizliajans. Ekşi sözlük yetiştirdi bana bu müjdeli haberi, bahşiş verdim gitti. En yakın kitapçıya koşup ad, eşgal verdim yok kendisi dediler. Üfff, iyi ben de başka kitapçıya giderim dedim, lakin vakit olmadı bugüne kadar. Bugün akşama doğru aldım. Günlerdir kafamın içinde taşıdığım kitabı bir süre de poşette taşıdım. Koşarak eve geldim ve iştahla saldırdım.
Kitap az önce bitti ama nedense ağzımda kekremsi bir tat bıraktı. (Kekremsi süper laf sevgili günlük, sen de kullan.) Sevmediğimden değil, sevdim. Diğer iki kitabı sevdiğim kadar sevemedim. Mizah anlayışı, güzide kurgusu, olayların alpercanıgüztarzı diyebileceğimiz (edebi bir tanım bu, bilimsel.) oldukça saçma bir seyri olması filan bu kesin Alper dedirtiyor ama bi'şey eksik. Ya da ne bileyim eksik değil de tam da değil. Bilemedim, adlandıramadım hissiyatımı.
Sanırım hissiyatım yaklaşık olarak şöyle;
Kanaatim o ki, Alper o kitabı yazarken orada değildi. Yani kendisi oradaydı da sanki aklı orada değildi. Sanki başka bi'şeylere, mesela yayıncısına söz verdiği tarihe takmış kafasını da kitabı otomatik pilotta yazmış gibi... Ya da belki bi'şeylere üzülmüştür, işleri çok yoğundur, bi'şeydir...
Alper Canıgüz menü de yazsa, medikal firmalarına "grip sizi yenemez, siz onu döversiniz." mealinde broşür de yazsa severek okurum. Gizliajansı da severek okudum ama içim rahat etmese de son çocuğu ilk ikisinden ayırıyorum.
Üf ya! Anlatamadım derdimi.

Pazartesi, Kasım 03, 2008

Geri Dön Geri Dön

Selam sevgili günlük ve onu okuyan değerliler,
İstikrardan ölen yazarınız geri döndü. (Yaklaşık 2 sene sonra.) Uzun zaman önce bir gazla açtığım ve sonra bakamayıp cami önüne bıraktığım günlüğümü bu sefer ilkeli yayıncılık anlayışıyla ve disiplinle tekrar kucaklıyorum. Ve tabii sizleri de... Kendime hoşgeldim derken bana bu kalbi kadar temiz sayfayı ayıran güzide günlüğüme ayrıca bir teşekkürü borç biliyorum. Bu şarkı değerli dostum günlük ve tüm sevip de ayrılanlar için gelsin;
"Tren gelir hoşgelir ley ley lümü lümü ley, odaları boş gelir, lüm lüm güzel gel bize..."