Pazartesi, Mart 23, 2009

Şahsi Tarihte Bugün 11

Şahsi tarihte bugün, ben Bourjois No: 37 ojeyim. Kabımda görünüdüğüm kadar koyu değil rengim.

Geber İçgüdü!

Bütün canlıların ilk içgüdüsü yaşamını sürdürmek, bu çok net. Ama devamında biz insanlar diğer türlerden ayrılıyoruz. Çünkü ikinci içgüdümüz kendimizi yok etmek. Her anlamda bunu başarmak için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Yaşam için en temel ihtiyacımız olan hava ve suyu kirletiyoruz, doğal dengeyi sağlayan bitki ya da hayvan diğer canlı türlerini katlediyoruz, soylarını tüketiyoruz, yaşadığımız çevreyi mahvediyoruz. Kısaca yaşam alanımızı yok ediyoruz. Ama bir süredir aklıma takılan bu değil, o işlere zaten Greeapeace bakıyor. Sosyolojiye ekolojiye falan girecek değilim.
Farkettim ki hasar aldığımızda iyileşmeye bakmak yerine daha beterini yapıyoruz kendimize. Neden? Madem yaralanacağım en azından kendim yaralayayım kendimi, biri bana hasar verecekse kendim vereyim mi altında yatan düşünce? Yoksa acıyı bastırmak için daha büyük bir acı mı arıyoruz bu durumlarda? Çok basit örnekler verebilirim. Biri kalbimizi kırdığında kendimizi alkole veririz mesela, geberene kadar içeriz. Moralsizken kendimizi neşelendirmeye çalışmak yerine en iç parçalayıcı şarkıları dinleriz. Biri tepemizi attırır duvarları yumruklarız, elimizi kırarız. İşi daha ileri götürenler de var. Kendilerini kesenler, intiharı deneyenler, normalde yapmayacağı şeyleri yapanlar...
Neden yağmurdan kaçıp dolunun altına atıyoruz kendimizi? Bile bile...
Kendimizi yok edip küllerimizden doğmak mı amaç? Bir şekilde yapay bir amnezi yaratıp eski benliğimizden sıyrılıp yeni bir benlik oluşturmak mı? En dibe inip bir ayak darbesiyle kendimizi yukarı itip tekrar yukarı çıkmak mı? Yeniden varolmak mı? Kendimizi öldürmek mi yeniden yaratmak mı? Yoksa tamamen yok olmak mı?
Nedir bunu sebebi?
Bunu düşünüyorum bu ara.

Pazar, Mart 22, 2009

Severek İzliyorum 3



Taksim'de gördüm. Cep telefonuyla ve karanlıkta çektiğim için biraz flu.
Benetto'nun sokağı...
N kaynaştırma harfi.

Bu benim olsun...



Sevgili axolotl;
Eğer benim olursan seni çok severim, sana çok iyi bakarım. Bize taşınırsın, ben sana kısaca olot derim, arkadaş oluruz. Sen de bana bir lakap takarsın istersen. Negzel olmaz mı? Bence olur. Bence sen de benim olursun. Olur musun? Ol.

Yirim.

O nasıl surat ya?

Gülüyor tipe bak.

Salak.

Yirim demiş miydim?

Yirim!

Çarşamba, Mart 18, 2009

Yok artık!

Feysbuk denen sikko site sayesinde hayatıma şöyle bir gerizekalı da dokunup geçti. Bak bak;
"Merhaba tanımıyo olabilirsinnn cnımmm, ben .....nın hassstasıyımda :p hayranlarını listeme eklemek istemştimmm :))) soryyy."

Yok artık!

Beyinsiz!

Beni üye olduğum bir gruptan bulan ve bir feysbuk klasiği olan "cep telefonuyla üst çaprazdan çekilmiş otoportre"li Berfin adlı 91 doğumlu bu beyinsiz kızımızın cüretini yaşına bağlayamadım, bağlayasım da gelmedi. Yapasım gelen tek şey küfür etmek. Zira tiksindiğim her şey yukarıdaki cümlelerde mevcut. İnternet dili ve edebiyatı, imla hataları ve aynı harfin milyon adet kullanımı... Ayrıca canım ne lan? Sen kimsin? Tanımıyor olabilirsin ne demek? Herkes tanır aslında ama arada benim gibi tanımayan da mı çıkabiliyor?

Bi siktir git Berfin ya!

Zaten cinlerim tepemde...

"soryyy"miş.

Mal!

Salı, Mart 17, 2009

Güldürükçü Anne

İçimdeki hayvan sevgisi ve annemin tavrı malum. İstemiyor kadın evde hayvan, tüylerine takık. Küçükken elmadan mı fındıktan mı ne çıkan bir kurt bile besledim kavanozda. (O kadar istiyorum bir hayvanım olmasını, o denli çaresizim.) Sonra bir kozalar bir bişeyler yaptı hayvan. Ağlaya ağlaya anneme gittim "anne hayvanım öldü galiba" diye. "İğne batır, bağırırsa ölmemiştir." dedi. Gaddar kadın.
Dün akşam televizyonda bir kirpi görünce...
"Anne eve kirpi alalım mı? Besleriz negzel"
...dedim.
Peki annem ne dedi?
"Hıı, tabii al. Pamuğum diye seversin."

Hayallam ya!

Cumartesi, Mart 14, 2009

O değil de...

"Kavanozdaki Adam" diye bir dizi vardı ben küçükken, Ahmet Mekin oynuyordu.
Süper diziydi ya.

Salı, Mart 10, 2009

Fe'vkalbeşere Güzelleme

Peşin peşin söyleyeyim, "Fe'vkalbeşer" adlı eserimi okumadı iseniz bu diyalog size manasız gelebilir. O da buralarda bi'yerlerde. İki yazı aşağıda misal.

Canımın içi bir arkadaşımla "Fe'vkalbeşer" adlı eserim üzerine online söyleşi;

Kanka says:
ben sanırım yumurtalık kadın oluyorum her ay belli zamanlarda
Kanka says:
onu da ekle
Kİrpi says:
ahhahhahha
Kanka says:
belki fantastik dörtlü gibi sempatik ikili grubu falan kurarız bilmiyorum
Kirpi says:
ahhaha tamam bil sen bunu!

Hastasıyım!

O değil de...

Hala deriden yapılmış sigara ve çakmak kılıfı kullanan kadınlar var ya. Bir de permalı olsalar tam 80'ler bilemedin 90'ların başı...
Ne acayip.

Fe'vkalbeşer


Sevgili Romalı'lar, biricik Bizanslı'lar ve canımdan çok sevdiğim Şemsipaşapasajındasesibüzüşesiceler!
Çok mühim bir duyurum var. Her an bir süper kahraman olabilirim! Evet, hissediyorum bunu. Fevkalbeşer biri olduğumu hep hissetmiştim lakin bu kadarını beklemiyordum. Ben de "Heroes" taifesinden olma yolundayım ya da oldum farkında değilim.
Nereden vardım bu sonuca değil mi? Hemen anlatayım. Bilim kurgu perverler ya da paranormıl aktivitilere meraklı olanlar bilirler böyle zihin gücülü falan olaylarda fazla konsantre olan kahramanın mutlak surette burnu kanar ya. Hah, bana da öyle oluyor bir süredir. Tesadüf müdür bilmiyorum (ki evrende tesadüf diye bi'şey yoktur biriciklerim.) lakin ne zaman fazla düşünsem sırasıyla şunlar oldu;

1-Çok düşündüm. (Baya ama, öyle böyle değil.)
2-Başıma hafiften bir ağrı saplandı. (Hafiften dediğim ekmek bıçağı girmiş gibi.)
3-Burnumun direği sızladı. (Kopacak sandım lan. :( )
4-Burnumun kendisi kanadı. (Normal kan bildiğin, kırmızı.)
5-Lamba, sigorta falan patlattım. (Yeminlen.)

İlkinde mutfağın lambası çaaat diye patlamak suretiyle aklımı aldı ve sigortalar attı. İkincisinde "çok düşündüm lan biraz bi'şeyler okuyup uyuyayım" diyerekten okuma lambama uzanmıştım ki kıvılcımlar çıkartmak suretiyle o da patladı. (Paaat diye.)

Kesin süper güçlere kavuşuyorum, eminim bundan. İyilerin dostu, kötülerin düşmanıyım bundan sonra. Çok havalıyım. İnsanlığın ve hatta evrenin bütün yükü benim omuzlarımda. Sorumluluğumun bilincindeyim.

Not: Taytın üstüne slip don giymem. Benden bunu bekleyene pis dalarım söylemedi demeyin.

Dilemma Milemma...

Sessizliği severim ben. Ama etrafımda o kadar ses var ki... Bir de kafamın içindeki sesler var. Bütün bu sesler birbirlerine karışıyor, o kadar gürültü çıkıyor ki delirecek gibi oluyorum.
Ya da belki zaten delirdim, ondan bu kadar rahatsız oluyorum.

Pazartesi, Mart 09, 2009

O değil de...

"Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür" ne güzel laf ya. Çok melodik. Ama niye malul sayılır? Nisyan olmasa delirmez mi insan? Her şeyi hatırladığını bi düşün?!
Nisyan olmazsa isyan olur bebeyim, çığırından çıkar insanlık. O ye!

Severek İzliyorum 3

Severek izlerken hep gördüğüm bir adam var Üsküdar'da. Temiz yüzlü, memur emeklisi tipli kör bir amcaceğiz. Küçük bir tezgahta kalem falan satar. Bu amcaya bir haller oldu. Pantolon, ceket kombinasyonları giyip, traşını olan gayet normal bir amcayken birden sakalları uzadı, cübbe gibi bi'şey giymeye başladı ve kafasına da tam olarak ne olduğunu çözemediğim bi'şey takıyor. Eskiden iskelede takılırdı şimdi cami önünde konuşlanıyor.

N'oluyo la?

Endişeliyim.

Pazar, Mart 08, 2009

O değil de...

Çelik'in çene çok dar ya, bence gıdısı ondan öyle kocaman görünüyor. Ya da belki memesi gıdısındadır. Hormonel herhalde. (O değil de 3 kerede zor yazdım "herhalde"yi.)

Pazar, Mart 01, 2009

Güzel ve Dahi

Gün geçmiyor ki bir çığır açmamayım ve yazmak nelere kadirmiş şaşmayayım sayın bonibonlarım. Geçen akşam bi'şeyler yazarken yaptığım keşfe ise kendim bile inanamadım. Hem de bu kadar zamandır gözümün önündeymiş. Yuh dedim analitik zekama ve çağlayanlar gibi coşkun gri hücrelerime. Yaratıcılığıma ise bi'şey demedim sanatçı hassasiyeti vesilesiyle incinmesin diye. Arkasından konuştum.
Yüreğimi sizlere açmak, içime akıttığım his şelalelerinde sizleri de yıkamak gibi amaçlarla yazmıyorum malum. Yazmamın tek sebebi canımın sıkılmasıdır. O yüzden de kafama göre yazarım. Buraya kadar her şey normal. Lakin zaman zaman düşünerek yazmam gereken şeyler oluyor. Yine düşünerek yazmam gereken bişeylerle uğraşırken farkettim -daha doğrusu hatırladım- ki yazmak kadar insanı yoran ve karnını acıktıran bi'şey yok. Malum beyin bünyenin bütün enerjisini sömüren bir uzvumuz. Bu sebeple de ne yesek anında yakıyor.
İşte ben burada fırsatı gördüm sevgili atletiklerim, cevheri gördüm. "Aktif beyin jimnastiğiyle pasif vücut ayrobiği" adını verdiğim bu sistemle çok kısa zamanda fazla kilolarınızdan kurtulmanız mümkün. Günde sadece bi'kaç saat yazarak hep hayal ettiğiniz diri vücuda kavuşabilir aynı zamanda inanılmaz bir nöron ağı kurabilirsiniz. Hem güzel hem dahi olmak artık çok kolay. Kim bilir belki de beyin gücünüzü % 100 kullanmaya başlayabilir, sağlam kafa sağlam vücutta bulunur abidesi olabilirsiniz heykel gibi vücudunuz ve inanılmaz beyninizle.
Bu inanılmaz egzersiz programı çok kısa süre için inanılmaz fiyatlarla bir telefon kadar yakın atletiko madridlerim. Fırsattan yararlanmak için hemen arayın.
Unutmayın limit sizseniz limitsizsiniz! (Şimdi buldum bu sloganı. Bence çok özgün ve zekice. Hep kendi icadım olan egzersiz programım sayesinde.) (Hemen arayın!)