Pazar, Şubat 06, 2011

Giden gitti, vah kalana.

Aslında bu konuda yazmayacaktım, kararlıydım. Herkes yeterince konuşuyor, fikir beyan ediyor, söylediğimiz her şey ters tepip birilerine prim olarak geri dönüyor diye düşünüyordum ama dayanamıyorum. Öyle bir haksızlık, öyle bir ahlaksızlık var ki ortada, neredeyse fiziksel bir acı veriyor. "Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil" demiş ya Fuzuli; tam da öyle hissediyorum.
Defne öldü.
Herkes için büyük şok. Tamam, her ölüm erken ölüm, kimseye yakışmıyor ama bazılarına hiç konduramıyor insan ölümü. Defne için durum buydu. Hep kıpır kıpır, hep neşeli, bedeninden yaşam ve kahkaha fışkıran genç bir kadın. Hep öyle gördük onu. O yüzden ölüm bizi gafil avladı.
Ama asıl şok o değilmiş meğer. Daha ölümü sindirememişken, ölünün arkasından dalga dalga gelen yorumlar hepimizi şoka sokan.
Her ölümün arkasında bir skandal, bir pislik arayan akbaba refleksli medya, dakika 1 gol 1 kabilinden bir hareketle "uyuşturucu mu, alkol mü?" diye açılışı yaptı. Kendinden, kendi içinden olanı harcamaya çekinmeden.
Şimdi, burada bir dur. Alkolü geç, hepimiz içiyoruz kimseye de bi'şey olmuyor. Aklını, mantığını kullan. Daha yeni anne, bebeği var ve emziriyor. Uyuşturucu kullanır mı?
Çok sinirlendik. Ama alkol, uyuşturu muhabbeti bi'şey değilmiş. Meğer başka iğrençlikler varmış birilerinin bağrında. Ortaya dökmekten çekinmediler, hepimize pislik bulaştı.
Vay efendim evli kadının gece dışarda işi neymiş, madem hastaymış niye içmiş, bekar adamın evinde ne işi varmış, kocasını mı aldatıyormuş? SANA NE? Ne yaptıysa seninle mi yaptı, sana mı yaptı, sana ne? Sana giren çıkan ne? Çok mu soru sorasın var? O "kerata"nın neden ambulans çağırmak yerine sokakta koşturduğunu sor. Kurtarılabilecek bir hayatı neden harcadığını. Farz et ki; orospunun önde gideni, alkoliğin, keşin bayrak tutanıydı. O zaman müstehak mı sayılır gencecikken canından olması? Ne ahlaksızlığı kaldı ölenin, ne dinsizliği-imansızlığı. En çok öne çıkanlar, taşakları büzüşmüş bir ihtiyar tekeyle bir adet din kardeşimizin yazdıkları. İçindeki pisliği kusup, gençlerin önüne böyle bir kadın rol model olarak getirilir miymiş diye soruyor. Kim rol modeldir bu kadın dedi ki? Kendisi mi dedi, biz mi dedik? Kim dedi? Sen misin gençlere örnek olacak olan? Ahlakın, dinin, terbiyenin en basit, en temel kurallarını hiçe sayıp; ölünün, kendisini savunamayacak olanın arkasından atıp tutarak mı örnek oluyorsun? Bu mu senin ahlakın, bu mu senin dindarlığın? Senin kutsal kitabın, peygamberin hep aynı şeyi söylemiyor mu? "Ölünün arkasından konuşmayacaksın, gıybet yapmayacaksın, her günah affolur ama kul hakkıyla karşıma gelmeyeceksin." Çok dindar pek ahlaklı kardeşim, bilmez misin ki gıybet kul hakkı yemeye girer, sen dünya malı için vazgeçtin ahiretinden?! Ölünün arkasından konuşmak ölene zaten dokunmaz da geride kalanları incitiyorsun. Bu mu senin yere göğe sığdıramadığın insanlığın? Yaşayış biçimini onaylarsın, onaylamazsın, ayrı. Giden gittikten sonra sana çeneni kapatıp bir Fatiha okumak düşer.
Gencecik bir anne, bebeğini bırakıp gitmiş. Bir başka anne bebeğini toprağa vermiş. Aşık bir adam, ki ihtiyar teke yere göğe koyamaz aşkı, sevdiği kadını kaybetmiş. Kendini koysana onların yerine. Çok sevdiğin birini bir çukura koyup üzerini toprakla örtüyorsun ya, var mı ötesi?
Kimsenin derdi kimseyi azize ilan etmek değil. Doğrusuyla, yanlışıyla bir hayat yaşandı ve zamansız bitti. Öncesinde olan, biten muhatabını ilgilendirir. Asıl problem birilerinin kendi onaylamıyor diye, hayatını kendi bildiği gibi, kimseye dokunmadan, kendi halinde yaşayan insanları tam da bu yüzden harcayabilmesi. Defne kimseye kendi yaşam biçimini dayatmaya çalışmadı ama sen bunu yapıyorsun. Ölene, kalana, kalanın yasına zerre saygı duymadığın gibi, prim yapmak için ölü eti çiğnemekten çekinmiyorsun.
İşte hepimizin derdi bu canım kardeşim. O yüzden şimdi; Defne'yi hiç tanımadığı halde içi yanan milyonlarca insanın ahıyla beraber; o çok üstün, çok değerli ahlakını, kemiksiz dilini ve ayarsız kalemini alıyor, nerene sokuyorsan sokuyorsun, Defne'yi de, ardında bıraktıklarını da rahat bırakıyorsun.
Kapiş?

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Elinize sağlık... Ama bu bile az, bu bile kesmiyor beni. Öyle öfke doluyum ki, ancak pişmanlıklarını eşek gibi anırarak söylediklerinde belki bir parça rahatlarım. Allah büyük! Belki günün birinde pişman da olacaklar ancak o yazıları hiç bir zaman yazmamış olamayacaklar! Bu gerçeği değiştiremeyecekler. Aklımızdan silemeyecekler. Bakalım hayat onlar için neler hazırlıyor.

Adil dedi ki...

Ben bu olaydan sonra şunu farkettim, ahlak olarak,terbiye olarak her bakımdan çöküşteyiz.Toplumsal ayrışmamızı tamamlamış ve çöküşü başlatmışlar.

Yazında katıldığım ve katılmadığım noktalar tabiki var.Rehanın veya Hıncalın yazısında olduğu gibi.Fakat şunu belirtmek istiyorum, daha olay kesinleşmeden vefat eden kişi arkasından kesin ve ağır ithamlarda bulunmak çok yanlış.Olayın şahidi değil,yazmaması gerekirdi!

kirampy dedi ki...

Küfretmeyeceğim. Fazlası var azı yok.

Adsız dedi ki...

elinize sağlık müsaadenizle paylaştım :)

Derya Tanyel dedi ki...

Ne söylersek söyleyelim öfkemizi yenemeyiz, bu kesin.

Bedduaya, ilahi adalete sığınmakla yetinmemeli. Defne'nin ailesi en doğrusunu düşünecektir muhakkak ama bu kendini bilmezlik cezasız kalsın istemiyorum.

Bir insanın onurunu ayaklar altına almak bu kadar kolay olamamalı. Hele bir 'taze' ölünün!

Bir değil, iki değil. Bu kaçıncı? Yeter artık Herr Hıncal!