Pazar, Haziran 20, 2010

Lahana

Küçük kız o sabah lahanaları düşünerek uyandı. Özellikle de Brüksel lahanalarını. Uyandı ama yataktan kalkmadı. Öylece yatmaya ve lahanaları düşünmeye devam etti.
Salıncaktan düşüp kafasını yardığı için okula gitmemişti. Salıncakta hız denemesi yapıyordu. Çünkü yeterince hızlı sallanabilirse ve iyi atlarsa uzaya gidebileceğini düşünüyordu. Hızlanmaya çalışırken eli salıncağın zincirinden kaymış, havalanmış ve bir anda karanlığa karışmıştı. Sonrası malum. Gözlerini hastanede açmalar, kafaya dikişler, MR’lar…
Bunlar dündü.
Bugün en önemli şey lahanalardı. Lahanadan nefret ederdi, özellikle de Brüksel lahanalarından. Tadını sevmezdi, kokusunu da. Ve sonra o sabah aslında gerçekten neden nefret ettiğini anladı. İster kollektif bilinçten aktarılan bir bilgi deyin ister ani bir aydınlanma, biliyordu. Çok uzak bir geçmişin, bilinmeyen bir evrenin lahanalarla ilgili anıları… Hepsi, bir anda, oradaydı.
Çok çok uzun zaman önce, bilinmeyen bir yerde, varlığı unutulmuş bir evrende sadece tek bir lahana vardı. Dev bir lahana. Ortalama bir gezegen boyutlarında, canlı, bilinçli, nefes alıp veren tek bir dev lahana. Hem bir bütün halindeydi hem her yaprak kendi bilincine, aklına ve hislerine sahip bir bireydi. Öyle ahenkliydiler ki…
Ve sonra bir gün ömrü sınırlı olan her canlı gibi lahananın göbeği ölmeye başladı. Hepsini birbirine bağlayan omurga, lahananın yüreği… Lahana ölmekten öyle korktu ve öyle panikledi ki çürümenin sıçradığı bazı yapraklar kötücül birer parçaya dönüştü. Sağlam yapraklar onlardan ayrılmak, başka bir yerde yeni bir hayat kurmak istediler. Kötücüller karşı çıktı. Eğer onlar çürüdüyse hepsi çürümeliydi.
Fikirler öyle birbirinden ayrıldı ki lahananın göbeği dayanamadı ve bütün yapraklarını bir seferde üzerinden sıyırdı. Ölecekse huzurlu ve sakin ölecekti. Yapraklar dört bir yana saçıldı ve kovalamaca başladı. Çürüyen yapraklarla sağlamların savaşı. Ölçülemeyecek kadar uzun bir zaman boyunca hem birbirlerini kovaladılar hem de yerleşebilecekleri yeni bir yuva aradılar.
Ve bir gün karşılarına mavi bir gezegen çıktı.
Üzerinde bildiklerinden çok farklı bir hayat vardı. O yüzden sessizce yerleştiler. Sağlam yapraklar yine bildiğimiz lahanaydı, çünkü kendilerine güveniyorlardı. Ama habis çürükler kendi içlerine kapandı. Çürüklerini örtmek için kendilerini o kadar sıkıştırdılar ki boyları ortalama bir erik kadar kaldı. Hepsi bir şekilde, kendilerini belli etmeden hayata karıştı. Normal lahanalar daha fazla sevildi. Yemekler, dolmalar, salatalar yapıldı. Küçükler garnitür olarak kaldı.
Habislerin sabırları ebatlarıyla ters orantılıydı. İntikam için çok uzun zaman bekleyebilirlerdi. Üstelik şimdi yeni bir düşmanları, başka bir sebepleri, dolayısıyla daha sağlam bir plan için daha uzun bir zamana ihtiyaçları vardı. Kendilerini garnitür olmaya mahkum edenlerden de intikamın alacaklardı. Sabredecek, plan yapacak ve sonunda bu gezegenin sahibi olacaklardı. Zamanın sonuna kadar bekleyebilirlerdi ve sonra bu gezegen onların olacaktı.
Küçük kız bu bilgiyle afallamış, dehşete kapılmıştı. Yattığı yerde başı dönüyor, dünya üstüne yıkılıyormuş gibi hissediyordu.
Ve sonra annesinin yemeğe çağıran sesini duydu. Yemekte Brüksel lahanası vardı.

Hiç yorum yok: