Cuma, Ağustos 16, 2013

14 yıl önce, bu saatlerde...

14 yıl önce, bu saatlerde, İzmit’ten eve dönmüştüm. Ertesi gün, sabah erkenden, tekrar gitmem gerekiyordu ama ertesi gün olmadı. 14 yıl önce, bu saatlerde, bazen ertesi günlerin olmayabileceğini bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, sevdiğim bazı insanları bir daha hiç göremeyeceğimi bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, elleri yanaklarında, başının altında yastık niyetine bir duvar, üstünde yorgan niyetine başka bir duvar olan yaşlı bir amcanın, nasıl da sadece uyuyor gibi görünebileceğini ve o görüntünün asla gözümün önünden silinmeyeceğini bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, çocukları yıkılmış bir binanın altında kalmış gencecik bir anneyi, yıkıntıya gitmesin diye tutmak zorunda kalacağımı, çığlıklarının kulaklarımdan hiç gitmeyeceğini bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, “Benim de senin yaşında kızım vardı.” diyen teyze ve amcaların, ağlayarak bana sıkı sıkı sarılacağını ve kendimi ne kadar çaresiz hissedebileceğimi bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, insanın sevdiklerinden haber alamadığında nasıl korkudan ölecek gibi olduğunu bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, sevdiği birilerinin, hayatta olup olmadığını bilmeden, beton ve demir yığınlarının altından çıkarılmasını beklemenin insanı nasıl çıldırmanın eşiğine getirdiğini bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, sevdiğim bazı insanların diri olmasından vazgeçip, bari cesedine ulaşılabilsin diye dua edebileceğimi bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, sevdiğim insanların uyuyup bir daha uyanamayacağını, ben yaşlandığım halde onların hep aynı yaşta kalacağını bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, içime katran gibi bir karanlığın oturacağını ve sonsuza kadar orada kalacağını bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, zamanın belli anlarda durabileceğini ve 14 yıl öncesinin dün gibi, acısının taptaze kalabileceğini bilmiyordum. 14 yıl önce, bu saatlerde, bazen ertesi günlerin olmayabileceğini bilmiyordum. Sabaha karşı öğrendim.

Hiç yorum yok: