Kuantum dolaşıklığı gerçekten de dolaşık bir mesele. Herkes fizikle ilgili, bilimsel bi’şeyler olduğu konusunda hemfikir olmakla birlikte, kimse tam olarak ne olduğunu anlayabilmiş değil. Yok efendim fotonlar nasıl hem parçacık hem dalga gibi davranırmış, parçaçıklar niye olur olmaz yerlerde belirip kaybolurmuş, bir parcacığı kurcalarsan öbürü de davranış değiştirip bozulurmuş… Teoriler faydasız, deneyler kifayetsiz. Kuantum parçacık camiası bildiğimiz fizik yasalarına uymak yerine, kafasına göre kendi yasalarını çıkartıyor. Kanunsuzluk karışıklığı doğuruyor, sonuçlar bildiğimiz fizik yasalarıyla yorumlanınca her şey çok saçma geliyor.
Warner Heisenberg (kuantum fiziğinin kurucularından bir abimiz) Kopenhag’da parçacık fiziği üzerine çalışırken, kendine “Evrenin, deneylerde bize göründüğü kadar saçma olabilmesi mümkün mü?” diye sorduğunu yazmış günlüğüne. Bana sorsaydı cevap verirdim. Çünkü ben bunu hep söylüyorum, evren çok saçma. Ama sormadı. Kendi kendine soru sorduğuna göre deli herhalde, çok düşünmekten devreleri yakmış. Yazık ☹
Dediğim gibi, mesele dolaşık, kafalar karışık. Uzun zamandır (görünüşte 15-20 dakika ama görelilik kuramının bana verdiği yetkiye dayanarak nereden baksan 15-20 sene diyebilirim) araştırmama rağmen (Gugıl’a sordum) ben bile anlamadım, gerisini sen düşün. Tam “ben gerizekalı mıyım yea, niye anlamıyorum?” diye buhranlara girecektim ki, aziz dostum Niels Bohr (liseden arkadaşım) “birisi kuantum fiziği hakkında düşünürken zihni allak bullak olmuyorsa, onu hiç anlamamış demektir” dedi de üstün zekama ve olağanüstü evrensel kavrayışıma güvenimi kaybetmedim.
Hemen bakış açımı değiştirdim ve soruna değil çözüme odaklandım. Bir süre önce, bilim camiasının en muteber sitelerinden birinde (Twitter) kuantum dolaşıklığı hakkında bir makale yayınlamıştım, o aklıma geldi ansızın. Demiştim ki: “Kuantum dolaşıklığı denen şeyin, saç kremi ve tarakla çözülebileceğine inanıyorum. Olmadı kestiririz, ne var yani?! Kökü evrende, yine uzar.”
Makale aklıma geldiği anda bir aydınlanma yaşadım ve evrenin sırları açıklanmak için zihnimde sıraya girdi. Mesele dolaşıklığın nereden geldiği, nasıl olduğu değildi. Belki Schrödinger’in kedisi oynarken dolaştırmıştı. Muhtemelen bu yüzden kutuya kapatılmıştı ve kutunun içinde ne yaptığını bilmiyorduk. Kuantum dolaşıklığı tabii ki tarak ve kremle açmaya çalışarak çözülmezdi çünkü dolaşıklık onun doğasında vardı. Mesele bu dolaşıklığı çözmek değil ona şekil vermekti. Çözümün yarısı hep gözümün önündeydi ama aydınlanma anına kadar görememiştim. Evet, doğruydu; tarak bu meseleyi çözecek unsurlardan biriydi. Sorun kremdeydi. Asıl lazım olan krem değil spreydi. Hemen bir markete koşup ince uçlu, sık dişli bir tarak ve en sertinden saç spreyi aldım. Kuantum dolaşıklığı açmakla uğraşmak yerine tarakla krepe yapıp, bilim camiasında muz topuz tabir ettiğimiz şekilde topladım ve spreyle sabitledim. Hem derli toplu oldu, hem de şık durdu. Haliyle adını da kuantum dolaşıklığı yerine “kuantum şıklığı” olarak değiştirdim.
Krepe yapıp spreyi de basınca uçları biraz kırıldı ama olsun. Evrenin sırlarının açığa çıkması ve insanlığın aydınlanması yanında bir kaç kırık nedir ki?
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
2 yorum:
Net :)
yine kıskançlık,yine hayranlık. çok güzel bir yazı bu.
Yorum Gönder