Jonathan dahil hiç birini sevmem ben bu martı familyasının. Bilakis sinir olurum, tedirgin olurum ortalıkta olduklarında. (Yok, manyak değilim.) Saldırgan olduklarını biliyorum bundandır herhalde tedirginliğim. Neyse, mesele o değil.
Bu sabah işe giderken kulağımda sevdiğim şarkılar, mal mal denize bakıyor idim. (Ki günde 2 kere yapıyorum bunu.) Martılar çekti dikkatimi. İlk kez o kadar kalabalık gördüm bu familyayı. Lakin öyle oradan oraya uçalım modunda değillerdi, başka bi'şeyle meşgullerdi. Bu çok rüzgarlı istanbul gününde onlar, o rüzgarla öyle bir eğleniyorlardı ki kıskandım. Resmen oyun oynuyorlardı, gökyüzü parkmış ve rüzgar da parktaki en sevdikleri oyuncakmış gibi. Önce hızlı hızlı kanat çırpıyorlardı oldukları yerde, sörfçülerin dalga beklediği gibi hava akımı bekliyorlardı herhalde. Sonra birden duruyordu kanatlar, aniden ve hızla yukarı ya da aşağı süzülüyorlardı hiç çaba harcamadan. defalarca yapıyorlardı bunu. Çırp çırp çırp dur, hoooop süzül hadi bir daha. Şimdi biraz da aşağı doğru yapalım, hadi tekrar yukarı çıkalım... Arada bir denize dalalım, oh mis, ferahladık, hop haydi bir daha. Çırp çırp çırp, dur, aç kanatları, hooop süzül... Ne eğlendiler, ne eğlendiler...
Ben de bakıp kıskandım martıları, onlardan biri olmak istedim en azından bir süreliğine. O kadar özgür, o kadar pervasız, sadece deniz ve rüzgarla haşır neşir...
Mahallenin sevilmeyen çocuğu gibi hissettim kendimi. Onlar oyun oynayıp deli gibi eğleniyorlardı ben camdan bakıyordum sadece.
Martılar oyun oynuyorlardı, ben kıskandım.
Bu da böyle bir anımdır.
Arz ederim.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder